
Türk Kahvesi, Türk kültüründe önemli bir yere sahip Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze kadar gelmiş eski kahve hazırlama ve pişirme metodudur. Kendine özel tadı, köpüğü, kokusu ve sunumu ile özgün bir geleneğe ve yere sahiptir. Telve ile ikramı yapılan tek kahvedir. Kahvenin kökeni Arap yarımadası olarak bilinir. Türk kahvesi tarihi Arap Yarımadası’nda kahve meyvesi kaynatılarak elde edilmiştir. Bu hazırlama ve pişirme metodu ile gerçek kahve kendi lezzetine ve aromasına kavuşmuştur. Türk kahvesinin asıl alıştığımız tadı veren çekirdeğinin ismi, Brezilya’da yetişen Rio Minas çekirdeğidir. Piyasa da üreticiler bu çekirdeği kullanarak Türk kahvesi üretirler. Kömür ateşinde ağır ağır kavrularak ve ince ince öğütülerek yapılır ve oldukça ucuzdur.
Kahvenin Türkiye’ye gelmesine aracı olan bölge ise Yemen’dir. Hem Etiyopya’da hem de Yemen’de kahvenin keşfediliş şekli ise çok benzerdir. Etiyopya’da o dönem köle ticareti yapılan yol üstünde yaya olarak yolculuk eden ve yorulan köleler, yol kenarındaki kahve ağaçlarının kırmızı meyvelerini çiğneyerek tükürürdü. Çiğnenen bu meyve, kölelere enerji verir ve yolculuklarına devam etmelerini sağlardı. Bu durumu gören bazı tüccarlar da ağaçlardaki meyveleri ve meyvenin içindeki kahve çekirdeklerini toplayarak ticaretini yapmaya başladı. Yemen’de ise ilk kez 13. yüzyılda fırınlanan kahvenin ortaya çıkışı da keçilerini otlatmaya götüren bir çobanın yorgun ve uyuşuk keçilerinin kahve ağacının meyvelerini yemesi ve canlanmasına dayanır.
Kahve, Yemen’den Mekke ve Medine’ye oradan da 15. Yüzyıl sonlarında seyyahlar aracılığı ile İran’a, Mısır’a ve Türkiye’ye yayılmıştır.1543 yılında Yemen valisi Özdemir Paşa’nın kahveyi İstanbul’a getirmesiyle, Türkler tarafından değişik hazırlama yöntemleri sayesinde cezvelerde ve güğümlerde pişirilerek kültürümüz de yerini almıştır. Halkın kahve ile tanışması ise ilk olarak Tahtakale’de açılan ve ardından hızla tüm şehre yayılan kahvehaneler sayesinde olur kahvehanelerde günün her saati kitap ve güncel yazıları okunup, satranç ve tavlanın oynanıp, şiir ve edebiyat sohbetleri yapılmıştır.
Başlangıçta çekirdeğinin harmanlanması ve tercihen kömür ateşinde ağır ağır, titizlikle kavrulması ile hazırlanan Türk Kahvesi, oldukça ince bir şekilde öğütülür. Bir cezve yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilen ve servis edilen Türk Kahvesi küçük fincanlarla servis yapılır. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre beklenen kahvenin yanıda ayrıca tatlı da ikram edilmektedir. Kahvenin yanında ayrıca sunulan su kahveyi içmeden önce ağızdaki yemek ve diğer tatların temizlenmesi için kullanılır.
Türk kahvesinin her yöreye özgü farklı pişirme yöntemleri olsa da sütlü kahve, süvari kahvesi, menengiç kahvesi,kül kahvesi ve cilveli kahve,mırra,dibek kahvesi,devebatmaz kahvesi ve yandan çarklı en çok bilinenlerdir: Sütlü Türk kahvesi cezveye su yerine süt koyularak hazırlanır. Süvari kahvesini Ege ve Akdeniz ahalisi, ince belli çay bardağında tüketir. Çekirdek olarak yabani Antep fıstığı ağacı olarak bilinen menengiç bitkisinin Menengiç kahvesi ise, bilinen kahve çekirdeği yerine menengiç meyvesinin çekirdeklerinin kavrulmasıyla elde edilir, kafein içermez. Kül kahvesi; cezvenin közünü almış kül içine yerleştirilerek kahvenin çok ağır ısıda pişirilmesiyle yapılır, lezzeti yoğun olur. Manisa’da pişirilen cilveli kahvenin özelliği ise bildiğimiz Türk kahvesinin fincana konulduktan sonra üzerine çifte kavrulmuş ve öğütülmüş badem eklenmesidir. Yanında bademin yenmesi için çay kaşığı da verilir. İsmini, Arapça “acı” anlamındaki mur kelimesinden alan mırra ise daha çok Güney Doğu şehirlerinde tüketilir. “Güm güm” diye tabir edilen özel cezvede ve ağır ateşte pişirmesi iki saati bulur. Türk kahvesi fincanından bile küçük kulpsuz bardaklarda sunulan mırra, kahvenin birkaç kez demlenmesi ile elde ediliyor. Uzun ve uğraştırıcı demlenme sürecinden sonra imbiklerle sunulur. Esas itibarıyla pişirme yönteminden çok kahvenin dövülme tekniğinin daha farklı olmasıyla diğerlerinden ayrışan dibek kahvesinin yapımında kullanılan çekirdekler; iç kısmı oyulmuş taş ya da elde edilen havanlarda dövülür, kahve tanecikleri geleneksel öğütülmüş kahveden daha kalın olur. Dibek kahvesinin aroması, bu dövme tekniği dolayısıyla daha yoğundur. Türk kahvesine oranla daha yoğun kıvamlı olan kahve, yumuşak içimiyle kahve severleri cezbediyor. Bol köpüklü devebatmaz kahvesi ise kahve tam kaynarken hemen köpüğünü fincana boşaltıp bu işlemi, cezve boşalana kadar birkaç kez daha yapma usulüne dayanır. Yandan çarklı da dibek kahvesinde olduğu gibi bir pişirme yöntemi değil. Şekersiz kahvenin yanına iki adet kesme şeker konularak ikram edilen içeceğin, içine konulduğu fincanın kulpuyla şekerlerin birbirine değdiği noktada eski buharlı gemilerin çarklarına benzer bir görüntü meydana geldiği için bu ismi almıştır.
Kahve falının da ilk kez Osmanlı Saraylarında ortaya çıktığı bilinmektedir. Türk kahvesi daha sonraları Bosna, Orta Doğu ve Balkanlara arsından da dünyanın pek çok yerine yayılmış bir kahve kültürüdür. Fakat kahve falı daha çok Türk kültürüne ait bir fal biçimidir.
Ayrıca Türk kahvesi, espresso ile birlikte tüm dünyada en çok tüketilen kahve türü olmakla birlikte 2013 yılında UNESCO tarafından somut olmayan kültürel miras listesinde yerini almıştır.
Blogumuzun ilk yazısı huzurlarınızda iyi okumalar 🤗